26 Ara Sırça Köşk – Sabahattin Ali
Bir zamanlar neden yasaklanmış olduğunu kitabı okudukça daha iyi anlıyorsunuz. Öyküde bir kaç yerde Sabahattin Ali’nin mükemmel tesbitleri yer alıyor. En sonda yer alan masallarda ise sistem eleştirisini yapılabilecek en iyi şekilde yapıyor. Bu kadar güzel bir anlatımla yapılan eleştiri, birilerinin bir yerlerine batmış olmalı ki kitabı yasaklamışlar diyorsunuz okurken. Özellikle o dönemlerde insanlar çok daha sert çok daha kutuplaşmış durumda iken okunan, yazılan, söylenen herşey çok daha fazla dokunuyordur diye düşünüyorum.
Kitapta beni en çok etkileyen, bir zamanlar ailesi ile bir tanıdıklarına kalmaya gittikleri yere büyüdüğünde gitmesidir. Trenin saati gelene kadar bir gidip bakıyım diyerek gittiği bu yeri elbette burada yazmayacağım. Okumayanlar için iyi bir yazı olmaz sonra. Hele o yeri bilen, gören ve yakınlarında yaşayanlar için. Üsüt kapalı olarak anlatmak isterim ama bana hissettirdiklerini. Biliyordum inanın. Oraya gittiğimde aldığım tatda aynıydı. Birşeyler yanlış olmuştu. Doğru olarak yapıldığı düşünülen her yanlış gibi o zamanlarda yapılan bu yerleştirme operasyonu da yanlışların en yanlışı olmuştu. İnsanların hayatlarının, hayallerinin geçtiği yerleri bir kalemde silip, artık burası değil şurası sizin vatanınız demek. Herşeyi bir anda yıkıp yok etmek ve değerini asla bilemeyecek birilerine vermek. Yönetimsel değişiklikler sırasında yapılan sınıfları halklar için yapıp, onları statü ile makam ile yüksek kıdemli sınıflarla ayırmak ve bunu doğru olması gereken gibi göstermek. Günümüzde de yapılan bir şey bu biliyorum ama o zamanlarda bunun daha sertini yapmışlar. En sonunda yerin adını okuduğumda her taş yerli yerine oturmuş oldu. Çünkü okurken evet burası orası olmalı ama adı farklı diyordum. En sonunda ise herşeyi daha net anladığım o açıklamayı okudum. Herşey bir anda netleşti. Tabi burada kahvecinin konuşması var. Onu da göz önünde bulundurmak lazım evet ama yine de bazen, bazı hatalar bazılarından çok daha fazla yapılmış. Her yerde her millette var bunu elbette kabul ediyorum ama bize yakışmamalıymış, biz böyle olmamalıymışız. Bize bu sistem, bu düzenekle bu şekilde dayatıldığında, bizler bizden beklenenleri ya da beklenmeyenleri göz ardı edip, içimizdeki sesle hareket etmeliymişiz diye düşünüyorum hep. Her dayatmanın, her zorluğun sonunda ışık saçan bir gün görebilirdik belki. Şu an görebildiğimiz tek şey yıkıp, yok olan hayatlar, o hayatlarla birlikte yok olan kurulması yarım bırakılmış büyük büyük hayaller…
Kitaptan bir kaç alıntı yapmak gerekirse;
“Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuz buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter.”
Yıkılması zor olan sadece korkularımız. Bizi korkuyla yönetenlerin köşkleri değil.
“Bizim üç ahbap geldikleri sırada şehrin pazarıymış. Sokaklarda ekinler, yemişler, dokumalar, kumaşlar, demirler,kömürler küme küme durur, alıcı ve verici aracısız iş görürmüş.”
Böyle bir yaşam imkansız gibi değil mi?
Alın okuyun derim, başka ne diyim?
Kitap adı: Sırça Köşk
Yazar: Sabahattin Ali
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa: 152
Baskı: 2015
Tür: Hikaye
- Like
- Digg
- Del
- Tumblr
- VKontakte
- Buffer
- Love This
- Odnoklassniki
- Meneame
- Blogger
- Amazon
- Yahoo Mail
- Gmail
- AOL
- Newsvine
- HackerNews
- Evernote
- MySpace
- Mail.ru
- Viadeo
- Line
- Comments
- Yummly
- SMS
- Viber
- Telegram
- Subscribe
- Skype
- Facebook Messenger
- Kakao
- LiveJournal
- Yammer
- Edgar
- Fintel
- Mix
- Instapaper
- Copy Link
Yorum yok