06 Şub Çalıkuşu – Reşat Nuri Güntekin
Çalıkuşu benim yolda yürürken dahi okuduğum ilk romandır. Bir daha da yapmadım bu hareketi yanılmıyorsam, tavsiye de etmiyorum, çevreniz tarafından dışlanma sebebidir kendisi.
Çalıkuşu’na dönersem, ne yazılır bu kitap hakkında bilmiyorum… Tefrika edileli doksan yılı geçmiş bir kitap fakat hala solmayan aksine gün geçtikçe daha da yeşeren bir kitap bu. Bu yüzden de hakkında yazılan, çizilen bir sürü yorum vardır eminim. Arama motoruna yazsanız konusu, karakterleri, hatta çekilen televizyon dizileri hakkında her türlü bilgiyi bulabilirsiniz. Sırf bu sebeple bu yazımda bunlardan bahsetmemeye karar verdim.
Yalnızca kitabın etkisinden kurtulamadığım parçalarını yazayım en iyisi.
Bilirsiniz, bu kitapta Kamran denilen bir adam var. Dizisini izlemedim ama Burak Özçivit’in canlandırdığını biliyorum bu yüzden genel olarak seviliyordur belki de bu karakter. Ne var ki kitap boyunca bu adama kanım ısınmadı hiç…Kitap boyunca hem İstanbul’da hem de Anadolu’da Feride’nin karşısına çıkan çıkar insanlarından pek de bir farkı yoktu bana göre. (Çok mu haksızlık ettim acaba?) Ama kitabın sonlarında Feride’yi sahiplenen ihtiyar bir doktor vardı, bilmem hatırlar mısınız? O adamı hiç unutamam mesela. Feride için bu ihtiyar adamın “şefkati, merhameti ve menfaatsiz muhabbeti” uzun zamandır arayıp da bulamadığı umudu haline geliyor. Fakat “el” denilen engel burada da çıkıyor karşısına, aralarında kırk yaş olmasına rağmen aynı evde baba-kız gibi yaşamaları mümkün olmuyor. Kader, babası gibi gördüğü bu adamı kocası olarak düşünmek zorunda bırakıyor. Evlendikleri gece bu doktor bey ile Feride arasında geçen bir diyalog var ki, Feride’nin karşılaştığı insanlar, yaşadığı tüm kötü tecrübeler de okunmuşsa eğer insanın gözlerini dolduruyor… Kısaltarak diyalog şeklinde alıntılayacağım burayı, uzun bir kısım çünkü.
Doktor: “Kız, bu ne hal? Sen benim odamda ne arıyorsun? Kız, sakın buraya!”
“Demek sen buraya…Vay aşüfte vay! Sahiden karı koca olduk diye ha? Tuu utanmaz, arlanmaz!…Allah cezanı versin! İnsan babası yerindeki adama…”
Feride: Doktor bey, vallahi, ne bileyim öyle söylediler.”
Doktor:”Haydi, onlar o haltı yedi, ya sen?…Dünyada her şey aklıma gelirdi, bu yaştan sonra iffetime böyle bir yüzsüz kızın tecavüz edeceğini zannetmezdim!”
(Ben kımıldadıkça, o yalandan şirretlik ediyor, pencereye doğru kaçıp fanila gömleğinin yakasıyla boynunu saklayarak) :
“Kız üstüme gelme, korkuyorum. Vallahi pencereyi açar, yetişin a dostlar, bu yaştan sonra bana…”
(Ötesini dinleyemeden kapıdan kaçıyordum. Fakat bilmem ne oldu, birdenbire döndüm.)
Feride: Babam, benim babam…
(O da kollarını açmıştı, aynı derin kalp feryadıyla) :
Doktor: Kızım, çocuğum…
(O dakikada alnımda titreyen baba öpücüğünün lezzetini ölünceye kadar unutmayacağım.)
Kitap boyunca öylesine insanlarla karşılaşıyorsunuz ki: aldatanlar, yaşına başına bakmayıp Feride’ye sarkıntılık edenler, dedikodu çıkaranlar, iftira atanlar… Feride sırf bu yüzden aynı yerde uzun süre kalamıyor hiç bir zaman. Çünkü o, genç, yalnız ve bağımsız bir kız ve istediği kadar masum istediği kadar temiz kalpli olsun, bunlar onu içine düşeceği derin yalnızlıktan kurtaramıyor.
Ne var ki kitabın sonlarına doğru bile olsa, böyle bir adamla karşılaşmak hem Feride hem de okuyucu için unutulmayacak bir tecrübe.
Sonunda ne olduğunu yazmayacağım doğal olarak ama okuduğunuz günlük tadındaki bu roman Kamran’a yazılmış bir roman. Feride’nin kendisi de söylüyor bunu. Sonunda hem onu hem de “sarı çiçek” lakaplı kadını affettiğini kendisi de söylüyor. Ben kitabı okurken, affedecek mi affetmeyecek mi, sonunda mutlu olacaklar mı olmayacaklar mı bunları merak ederek okuduğumu hatırlıyorum. Açıkçası Anadolu’da öğretmenlikle geçirdiği yılları hızlı hızlı okumuştum. Feride’nin İstanbul’daki renkli hayatını okumayı tercih eder gibi okumuştum. Ama şimdi aradan bir süre geçtiğinde ve dönüp kitaba baktığımda, İstanbul’daki renkli, canlı hayatı, Kamran’ı, Feride’nin mutluluğunu, yaramazlığını değil: onun Anadolu’da yaşadığı çetrefilli hayatı, çok erken kaybettiği “küçüğünü”, yalnızlığını, içinde kopan fırtınaları ve bu bahsettiğim kendisinden çok başkaları için yaşayan ihtiyar doktoru hatırladığımı fark ediyorum. Hayat da böyle bir şey galiba… Yolun sonuna geldiğimizde mutluluklarımız mı dadanır kafamıza yoksa atlattığımız sıkıntılar mı? Bunu da yaşayıp göreceğiz sanırım.
Son olarak başka bir etkilendiğim kısım var ki bunu kitabı okuyanlar ya da Çalıkuşu’nun 1986’da uyarlanmış Aydan Şener’in Feride’yi canlandırdığı diziyi izleyenler anlar(yeni uyarlanan dizide var mı bu sahne bilmiyorum):
“Ben gülbeşekeri çok sevdim!”
İyi okumalar dilerim, sevgiler…
Kitap adı: Çalıkuşu
Yazar: Reşat Nuri Güntekin
Yayınevi: İnkilap
Sayfa: 541
Baskı: 2007
Tür: Roman
#Çalıkuşu – Reşat Nuri Güntekin #Çalıkuşu #Reşat Nuri Güntekin
- Like
- Digg
- Del
- Tumblr
- VKontakte
- Buffer
- Love This
- Odnoklassniki
- Meneame
- Blogger
- Amazon
- Yahoo Mail
- Gmail
- AOL
- Newsvine
- HackerNews
- Evernote
- MySpace
- Mail.ru
- Viadeo
- Line
- Comments
- Yummly
- SMS
- Viber
- Telegram
- Subscribe
- Skype
- Facebook Messenger
- Kakao
- LiveJournal
- Yammer
- Edgar
- Fintel
- Mix
- Instapaper
- Copy Link
Osman yetkin
Posted at 10:38h, 10 ŞubatO kadar çok kitap okudum bir çok klasik okudum ama bu kitabın üzerine geçemedi hiç biri
faturahane
Posted at 01:45h, 08 AralıkTürk Edebiyatının klasiklerinden güzel bir kitap.
ebrubektasoglu
Posted at 21:22h, 06 OcakMerhabalar,
İzninizle ben de bu kitaptan en sevdiğim 10 alıntıyı sizinle paylaşmak isterim: ebrubektasoglu.com/yazi/resat-nuri-guntekin-calikusu-romanindan-hafizama-kazinan-10-alinti/
keyifli okumalar olsun.