13 Eki Lüzumsuz Adam – Sait Faik Abasıyanık
Çoğu, zamanında Varlık, Yedigün gibi ünlü edebiyat dergilerinde yayınlanmış on iki farklı kısa hikaye içeren Sait Faik Abasıyanık kitabıdır. Lüzumsuz Adam, kitaptaki hikayelerden biridir aynı zamanda. Hikayelerde olay örgüsü yerine içsel düşüncelere, tasvirlere, günlük hayatta karşımıza çıkması muhtemel küçük insanlara yer verilmiştir. Diyaloglarda resmiyete yer yoktur; argo kelimeler, memleket ağızları, doğal konuşmalar…Öyle ki farklı tiplemelere ait konuşmalar dahi karakterize bir şekil alıyor ve onların seslerini kulaklarınızda duyar hale geliyorsunuz. Mekan olarak büyük çoğunluğu İstanbul’da geçiyor hikayelerin. Ve her bir hikayede, hiç İstanbul’da bulunmamış olsanız bile, o dönemin İstanbul’una ait sokakları arşınlıyor, o sokaklardaki insanlarla konuşuyor, dertleşiyor gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Bana kalırsa sadece bu bile, Sait Faik’in ne kadar büyük bir yazar olduğunun kanıtıdır.
İçlerinde beni en çok etkileyenler, Menekşeli Vadi, Papaz Efendi, İp Meselesi ve Bacakları Olsaydı adlı hikayelerdi. Bunun yanında birçok kişinin hemfikir olduğu üzere hikayelerde bir umutsuzluk da yatıyor. Lüzumsuz Adam şu cümlelerle bitiyor örneğin:
“Bir ara ne düşündüm bilir misiniz? Şu bizim dükkanla evi satayım. O sazlı gazino yok mu hani, söz açtığım? Orada dışarı siparişlerini gören kız vardı ya – hani alnı dar olanı – onu metres tutayım. Bir sene sonra da öleyim.
Bineyim bir Boğaziçi vapuruna günün birinde. Bebek’le Arnavutköy önlerinde arka taraftaki oturduğum kanepeden kalkayım, etrafıma bakayım; kimseler yoksa, denizin içine bırakıvereyim kendimi.”
Yahut bacakları olmayan dilenciyi – başka bir deyişle bacakları olmadığını sandığı dilenciyi – izlerken şöyle düşünür yazar:
“Tahayyül edebilen bir kafasız adam gibiydim. Kafam uçmuştu, ah bir kafam olsaydı. Kafam olsaydı, sevgilime koşmazdım. Beni görünce güzel yüzünün asıldığını görmezdim. ‘Rahatsız mı ettim sizi’ deyince ‘Eh! biraz’ lakırdısını işitmezdim.”
Bunun yanında bir bekleyiş de sinmiştir satırlara:
“Gece, yine aynı sessizlik. Kahvelerde insanların konuşmaya mecalleri yok. Elli beş kuruş pay almışız, elli beş kuruş. Filozofça söyleyen adam, şimdi ağzı var, dili yok; gözü var, kaşı yok, velinimetine basıyor küfrü! Bütün ümit yarın sabahta.”
Birahanedeki Adam adlı hikayede ise yazar öyle içten bir serzenişte bulunuyor ki, yazarla bağ kurmadan, yazarın samimiyetini sevmeden edemiyorsunuz:
“Ben hikayeciyim diye sizden ayrı şeyler düşünecek değilim. Sizin düşündüklerinizden başka bir şey de düşünemem. O halde bu adamın hikayesi ne olabilir? Sakın benden büyük vakalar beklemeyin, n’olur?”
Yazar daha 1948 yılında İstanbul’un içler acısı halini dökebiliyor ortaya:
“Her insandan korkuyorum. Kimdir bu sokakları dolduran adamlar? Bu koca şehir, ne kadar birbirine yabancı insanlarla dolu. Sevişemeyecek olduktan sonra neden insanlar böyle birbiri içine giren şehirler yapmışlar? Aklım ermiyor. Birbirini küçük görmeye, boğazlaşmaya, kandırmaya mı? Nasıl birbirinden bu kadar ayrı, birbirini bu kadar tanımayan insanlar bir şehirde yaşıyor?”
Lüzumsuz Adam, Sait Faik Abasıyanık’la yeni tanışacaklar için hoş bir başlangıç olsa gerek…Hem basit, hem büyüleyici bir dile sahip olan hikayeler, eminim edebiyatımızın bu başarılı yazarına kolaylıkla bağlayacaktır sizleri – beni de bağladığı gibi -.
Herkese keyifli okumalar dilerim…
Kitap adı: Lüzumsuz Adam
Yazar: Sait Faik Abasıyanık
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa: 87
Baskı: 2006
Tür: Öykü
#Lüzumsuz Adam – Sait Faik Abasıyanık #Lüzumsuz Adam #Sait Faik Abasıyanık
- Like
- Digg
- Del
- Tumblr
- VKontakte
- Buffer
- Love This
- Odnoklassniki
- Meneame
- Blogger
- Amazon
- Yahoo Mail
- Gmail
- AOL
- Newsvine
- HackerNews
- Evernote
- MySpace
- Mail.ru
- Viadeo
- Line
- Comments
- Yummly
- SMS
- Viber
- Telegram
- Subscribe
- Skype
- Facebook Messenger
- Kakao
- LiveJournal
- Yammer
- Edgar
- Fintel
- Mix
- Instapaper
- Copy Link
Yorum yok